İngiliz George Orwell tarafından kaleme alınan ”Hayvan Çiftliği” gerçekten de iğneleme ve politika anlamında döneminin bir cesur kalemi gibi. Birçok ülkede temkinli yaklaşılan, bazı ülkelerde sansüre bile uğraması gündeme gelen Hayvan çiftliği politik eleştiri türünün önde gelenlerinden biri sayılabilir.
Öykü tadından bir hiciv okumak gerçekten de insanın aklını bulandırıyor, diyebilirim. Bazı yazıların altında yatan sebebi anlamak da gerçekten yorucu olabiliyor. Ama yapılan benzeşimler, güne uyarlanmaya çalışılsa da bazı karekterlerin sadece kitap da kalacağını açıkça görebiliyoruz.
Kısaca kitabı anlatacak olursam;
İngiltere’de Beylik Çiftliği‘nde yaşamakta olan birçok hayvan, çiftlik sahibi Bay Jones’a karşı bir devrim hareketinde bulunur. Daha sonra bu başkaldırıdan hayvanlar garip çıkmıştır. Hayvanlar Bay Jones’u çiftlikten uzaklaştırdıktan sonra hep birlikte çiftlik işlerini görmeye başlarlar. İş bölümü şeklinde çiftlik içi gerekli işleri düzenli bir şekilde gerçekleştirirler. Koca Reis lakaplı domuz, başkaldırma düşüncesini gerçekleştiremeden ölmüştür.
Hayvanlar çiftlik için gerekli işleri yedi emir etrafında belirlemişlerdir. Hayvanların hepsi de bu kuralları benimsemişlerdir. Napoleon en akıllısı olarak görülüyordu. Hayvanların genel koordinesini ayarlıyor ve onlara yapması gereken işleri veriyordu. Domuzlar gün geçtikçe insan gibi davranmaya, başkaldırıyı yapmadan önceki insan rahatlığına özeniyordu. Zamanla Bay Jones’un evine domuzlar girip çıkmaya başlamış ve eski çiftlik sahibinin kıyafetlerini giymeye başlamışlar.
Bir yıl geçtikten sonra bu olay her yerde duyulmaya başlanmıştır. Diğer çiftlik sahipleri çiftliği ele geçirmeye çalışsalar da bunu başaramamışlardır. Daha sonra çiftliğe gelen insanlar ile domuzlar şen kahkalarla yiyip, içmişler ve anlaşmışlar.